Vampires Suck
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Sadece Vampirler Değil ,Bu sitede Her Şeyi Bulabilirsiniz.
 
AnasayfaVampires SuckLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
RUH
Moderatörler
Moderatörler
RUH


Kadın Balık Sıçan
Mesaj Sayısı : 265
Rep points : 0
Kayıt tarihi : 28/07/10
Yaş : 28
Nerden : Metalcilerin Olduğu Yerden

Karakterler
Tip/Görünüş:
Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir Left_bar_bleue150/250Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir Empty_bar_bleue  (150/250)

Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir Empty
MesajKonu: Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir   Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir I_icon_minitimeC.tesi Tem. 31, 2010 12:16 am

Vampirlerin Doğuşu...

Bundan yüzyıllar önce, yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ampirlerin yaşadığı bölgeler, çeşitli sınırlarla bölünmüştür. Her bölüm, bir Prince tarave büyüttü.

Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla; "Caine ve Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini, en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.

İki kardeş de kurbanlarını Adem'in ocağına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yayıp kabul edilirken, Caine'inki kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.

İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.

Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en çok sevdiği şeyi.

Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.

Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı:

"Hikayeni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan Caine:

"Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:

"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im. Bir zamanlar ben de üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."

Lilith, Caine'i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu:
"Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"

Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."

"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." İçini kemiren heyecanla Caine:

"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam."
Lilith Caine'i seviyordu. Sonuçlarından emin olmadığı için istemese de Caine'e olan sevgisi, içinden gelen sesin önüne geçti ve onu uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi. Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.

Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. "Adem ve Havva'nın oğlu, suçun büyük ama babamın bağışlayıcılığı daha büyük. O seni affetti."

Kızgın ve kırgın Caine cevap verdi: "yukarıdakinin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim." Reddetmişti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi:

"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."

O gecenin sabahında, ufuktan Raphael, güneşin koruyucusu göründü. Caine'e şöyle dedi: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrı'nın bağışlamasını kabul etmeyecek misin?"

Caine cevap verdi: "Abel'ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım", ve reddetti. Onun için değişen pek olmamıştı, bir şey dışında; Raphael ona ikinci lanetini vermişti:

"Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve çocukların gün doğuşundan korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, saklan ki güneşin gazabını hissetme!"

İçini hırs bürüyen Caine kaçtı, kaçtı... ve karanlık bir mağaraya saklanarak derin bir uykuya daldı. Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e doğru eğilerek kulağına fısıldadı: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul.."

Büyük bir fırsat gibi görünen bu teklife kırgınlığı dinmeyen Caine cevap verdi: "Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek".

Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Caine'e son ve en büyük lanetini verdi:

"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak!"

Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.

Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla: "Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."




Role-Play Cümleleri


Zafer bizim olucakdir, yaratıcının gücü sizinle olsun
Victoria du belum nostrum, potestas creare avec tu


Ölümü benim elimdendir, kanı da çok lezzetli
Mori du mon manus, sangius dulcis


Kont için savaşır, kont için kazanırız
Belum nam duco, nam duco victoria


Istirate çekiliceğim ben arkadaşım
Comitis moi vado torpor


Güç için savaşırız, güç kanda yatar, kan için savaşırız
Belum nam potestas, potestas incendo sangius, belum nam sangius


Kardeşimin düşmanı benim düşmanımdır
Atrox du frater, atrox du moi


Karanlığın gücü yanında olsun kardeş
Potestas calligiato vado aveca tu


Ocllo karanlık efendilerin diyarıdır
Ocllo est domus du dominus calligiato


Büyülerini vampirler icin kulan, o karanlık büyüleri
Supernuspotestas nam kindred, nam kindred supernuspotestas calligiato



Tören Sözleri
Vampir yapılırken:


Senin bedeninde artık ölümlü kanı yokdur, artık vampir kanındansın. Yaratıcının gücü hep yanında olsun, vampirin gücü yanında olsun. Bir süre güçsüz olucaksın, ancak karşılığında çok büyük güçler ediniceksin, ölümsüzlüğün gücü, vampir gücü


Lord yapılırken:


Yaratıcıya çok hizmet verdin karanlığın efendisi. Yaratıcının kanı, kanımdan, sana veriyorum. Tekrar iç onu, tekrar. Karanlığın lord'u. Yaratıcının gücü, vampirin gücü büyülerinden eksik olmasın.


Servus creare, calligiato dominus. Sangius du creare, nam tu, boire tut. Dominus du calligiato, creare potestas nam tu, kindred potestas nam tu


Yaradılış Destanı


Tibi aetre aeger,modere cervix sangius.Ablocare Caine's potentas posse.Tibi aetra Lamia.


Perque Remembera Caine(Yaradılış):
In Nomeni Caine diye başlar...


Caine Rursusque perperit fratrem euius Abel fuit autem Abel pastor ovium et Caine Agricola.


Caine Doğar:


Factum est autem post multos dies ut offeret Caine de fructibus terrae munera Dominus.


İlk kan dökülür ve Tanrı reddedilir.Sonunda Caine dünyaya hükmetmeye başlar:
Ad Caine vero et ad munera illuis non respexit irastus Que est Caine.


Ve bundan böyle Caine ve oğulları Kanla kurulan kardeşliği yaşatırlar.Kanla hükmederler dünyaya ve ölümlülere.O kan ki savaştır,o savaş ki yaşamdır...




Vampir Efsanesi

Efsane, ilk vampirin kendi kardeşinin hayatını alan Caine olduğunu söyler. İlk katil, Tanrı tarafından lanetlenip sürüldü. Bundan böyle güneş ışığı canını yakacak, susadığında kan içecekti. Caine'in acı dolu yalnızlığı Lilith ile tanışıncaya kadar sürdü. Lilith güçlü bir büyücüydü ve Caine'le birlikte olduğu zaman boyunca ona bedenindeki kanı nasıl kullanacağını, nasıl kendi türünü yaratacağını gösterdi. Caine laneti başkalarına da yaymak istemedi. Ama yalnızlığı karanlık bir bulut gibi git gide daha da büyüdü. En sonunda o kadar dayanılmaz oldu ki, kendine üç tane "türdeş" yarattı. İkinci neslin üç vampiri, on üç vampir daha yarattılar. Caine'in on üç torunu insanoğlunu amaçları için istedikleri gibi kullanmaya, onları yalnızca besin ve piyon olarak görmeye başladılar. Caine'in öfkesi büyüdü ve yeni bir neslin yaradılışını yasakladı. İnsanlar ve vampirlerin birlikte yaşayacakları bir şehir kurdu. Yeryüzündeki ilk şehri...

Şehirdeki barış uzun sürmedi. Caine'in torunları yasağa uymadılar, insanlar tekrar onların kurbanları oldular. Bir gün şehrin üzerine büyük bir lanet geldi. Ne olduğunu efsane bilmez, kimi doğal afet der; kimi yok edici bir büyü; kimi de Tanrı'nın gazabı... Tek bilinen Caine'in ve oğullarının felaketten sonra yok oldukları ve bir daha asla görünmedikleri. Antediluvian olarak anılan, geriye kalan o üç vampir, kendi nesillerini yaratmaya başladılar. Güçleri ve zayıflıkları çocuklarına geçti ve böylece klanlar oluştu. Klanlar tarihin ilk çağlarından beri tüm dünyaya yayılıp "avları ve hizmetkarları"nı yönetmeye başladılar. Varlıkları hep bilindi ama asla yüksek sesle söylenmedi. Gölgeler arasında gezdiler, susuzluklarını dindirdiler, güçle, büyüyle, entrikayla hep yönettiler. Karanlık çağlara kadar...

Orta çağda vampirlerin sayısı çok arttı. Güçleri öylesine artmıştı ki bir kısmı ölümcül bir hata yaptılar: gizliliği ihmal ettiler. Kulaktan kulağa fısıldanan yaratık hikayeleri git gide daha gerçek, daha ete kemiğe bürünür oldular. Başlangıçta bir grup rahibin kurduğu engizasyon, kendilerine katılan yığınla insanla güçlendi. Sayısız insan, ellerinde kazıklar ve meşalelerle artık bir masal olmayan yaratıkları arıyor, kölelik ve korkuyla geçen onca yılın öcünü alıyordu. Olanca güçlerine karşın, vampirlerin büyük kısmı kalabalık gruplar karşısında direnemediler ve birbiri ardına linç edildiler.

Engizasyonun baskısının ağırlaştığı bu zamanlarda, artık insan kanıyla tatmin olmayan yaşlıların yiyeceği olmak üzere yaratılan genç vampirler efendilerine karşı direnişe geçtiler. Avrupa'da bir grup asi, efendilerinin kendilerini kontrol etmelerini sağlayan gizli güçlerin sırrını çözdüler. Vampirler hem yeni direnişle, hem de engizasyonla uğraşmak zorunda kaldılar.

15. yüzyılda vampirlerin en zor zamanlarında kurulan on üç klanın yedisi "Camarilla" adı altında birleştiler. Örgütlü bir hareketle direnişi bastırdılar, tekrar gizliliği esas aldılar ve Caine'den kendilerine miras kalan altı kurala uyacaklarına dair söz verdiler.

O günden sonra vampirler en iyi gizlenme yolunun, ölümlüleri kendilerinin var olmadıklarına inandırmak olduğunu öğrendiler ve tekrar bir efsane oldular. Bugün hala aramızdalar. Biz ölümlüler ısırılana kadar buna inanmasak da...

Kural Bir : Gizlilik
Gerçek yüzünü kandan olmayanlara göstermeyeceksin. Bu senin kan üzerindeki haktan vazgeçmen demektir.

Kural İki : Bölge
Senin bölgen senin meselendir. Diğerleri senin bölgende ana saygı göstermelidirler. Kimse senin bölgende sana karşı gelemez.

Kural Üç : Nesil
Başka birini ancak yaşlıların onayıyla yaratabilirsin. Eğer izin almadan başkasını yaratırsan, yarattığın seninle birlikte öldürülür.

Kural Dört : Sorumluluk
Yarattığın senin kendi çocuğundur. Onu serbest bırakana dek sen yönetmelisin. Onun günahları senden sorulacaktır.

Kural Beş : Konukseverlik
Bir başkasının bölgesine saygı göster. Yabancı bir şehre gidersen kendini yöneticisie tanıt. Onun onayı olmadan sen hiçsin.

Kural Altı : Yok Etme
Kendi kanından birini yok etmeyeceksin. Yok etme hakkı ancak yaşlılara aittir. Yalnızca en yaşlı olan kan avı için onay verebilir.

Kan Avı : Yaşlıların onayı ile bir vampirin ölüm emrinin verilmesi. Kan avı başlatıldığı takdirde o vampir görüldüğü yerde öldürülür.



Vampirlerin Özellikleri...

1.Daha duyarlı duyu organları

- Karanlıkta Görebilme

- Daha gelişmiş renk tayfı

- Hassas Duyum

- Geliştirilmiş koku alma duyusu

2.Gelişmiş fiziksel güç

3.Geliştirilmiş hareket-çabukluk

4.Kısa mesafede biçim değiştirmeden yüksek süratte uçuş kabiliyeti

5.Yaraları çok hızlı iyileştirme, İnsan hastalıklarına karşı direnç

6.İnsanlar ve daha zayıf vampirler üzerinde hipnotik kontrol.

7.Diğer varlıkları karizmaları ile kontrol etme.

8.Ekstra Duyarlı Ten ve olaylara karşı önsezi

9.Yarasa şekline dönüşebilme

10.Toprakta eriyerek kaybolma.

11.Sise dönüşerek kaybolma

12.Yarasa,köpek,kurt gibi hayvanları kontrol etme yetisi

13.Duvara tırmanma kabiliyeti



Kayıtlara Geçmiş Bazı Vampirler;

Blow Çobanı: Bir zamanlar Blow kasabasında yaşayan bir çoban, bilinmeyen

bir nedenden ötürü ölür ve gömülür. Gömülmesinden birkaç gün sonra,

geceleri ortaya çıkmaya ve önüne gelen herkese saldırmaya başlar; ve

saldırdığı herkes 8 gün içinde ölür. Gece baskınlarının sayısı artınca,

halk çobanın mezarını açar ve kalbine bir kazık saplayarak tekrar

kapatırlar. O gece, çoban çok daha öfkeli ve saldırgan olarak tekrar

ortaya çıkar - elinde kalbine saklanan kazıkla birlikte. Artık çok

korkmuş olan halk, ertesi gün cesedi mezarından tekrar çıkarır ve ateşe

verir.

Arnold Paul: 1700 yılında Medvegiada doğmuştur. 1727 yılında genç bir

asker olan Arnold Paul, Belgrad civarındaki kasabasına geri döner ve

askerliği boyunca biriktirdiği parayla bir ev alıp evlenir. Arnoldun

üzerinden asla atamadığı melankoninin sebebini uzun bir süre boyunca

merak eden karısına Arnold en sonunda gerçeği açıklar ve askerliği

sırasında uzak bir kasabada boynunu ısıran ve kanını emmeye çalışan bir

vampirle mücadele etmek zorunda kaldığını söyler. Vampiri mezarına kadar

takip edip onu öldürmeyi başardığını, ve bir vampire dönüşmemek için

söylentilerden öğrendiği gibi vampirin mezar toprağından yediğini,

kanından içtiğini ve yaralarını vampir kanıyla yıkadığını itiraf eder.

Bu itiraftan sadece birkaç gün sonra, Arnold oldukça yüksek bir saman

yükünün tepesinden düşer ve 3 gün sonra can verir. Gömülmesinden bir ay

sonra köy halkı, Arnoldun geceleri dolaşırken görüldüğünü söylemeye

başlar. Onunla direkt temasa geçen kişilerse birkaç gün geçmeden

ölürler. Birkaç gece saldırısının ardından, konu yetkililere iletilir.

Arnoldun mezarı açıldığında bedeninin hiç bozulmadığı ve dudağının

kenarlarında taze kan kalıntıları bulunduğu görülür. Arnoldun kalbine

bir kazık saplanır ve Arnold yüksek sesle haykırır; bunun üzerine bedeni

yakılır. Aynı işlem, Arnoldun saldırısı sonucu öldüğü söylenen

kişilerin bedenlerine de uygulanır.

Olaydan beş sene sonra, 1731 yılında, aynı bölgede gece saldırıları

tekrar başgösterir. 3 ay işçinde 17 kişi saldırıya uğrar. Yetkililer

tarafından ifadeler doğrultusunda açılan bir takım mezarlarda vampirlere

rastlanır. Bu yeni vampirler de yakıldıktan sonra, bölge tekrar huzura

kavuşur. Bu olay hakkında aralarında askeri doktorlar ve yöneticilerin

de bulunduğu tanıkların verdiği ifadeler, bir takım dosyalarda hala

saklanmaktadır.

Peter Plogoyowitz: Kisolova adındaki bir Macaristan kasabasında yaşayan

Peter Plogoyowitz, ölümünden 3 gün sonra geceyarısı kasaba sokaklarında

yürürken görülür. Zaman içinde Peter, insanlara saldırmaya ve 24 saat

içinde ölmelerine neden olmaya başlar. Bu olaylar üzerine yetkililere

başvuran kasaba halkı, Peterin cesedinin incelenmesi için gereken izni

alır ve mezarı açarlar. Peterin cesedinin bozulmamış bir halde olduğunu

gören halk, kalbine bir kazık saplar ve taze kanın her yere fışkırmasını

hayret ve korkuyla izler. Peterin bedeni yakıldıktan sonra, kasabadaki

kabus biter.

VAMPİRLERLE İLGİLİ TÜM TERİMLER;

Vampirler, hiyerarşiye çok önem veren varlıklardır. Camarilla birliği, bu konuda kendi içinde son derece gelişmiş bir sistem kurmuştur.

PRINCE


Vfından yönetilir; bir Prince ise, en yaşlı vampirler tarafından seçilir. Bir Prince tarafından yönetilen her bölüme "Domain" adı verilmektedir. Yabancı bir Domain'de izinsiz avlanırken yakalanan bir vampir, Prince tarafından cezalandırılabilir.

Domain prensleri, genellikle Ventrue veya Toreador klanı üyelerinden seçilir. Ancak, yer yer Brujah, Nosferatu, hatta Malkavian prenslerine dahi rastlanmıştır.
Bir Prince, kendi Domain'i çerçevesinde tam yetkiye sahiptir. Av sınırlarını çizebilir, belli bölgeleri kanın yasak olduğu nötr alanlar ilan edebilir. Camarilla'nın 6 ilkesini ihlal eden vampirleri kendi bölgesinde avlayabilir.


Prince hakimiyet alanlarının sınırları genelde şehirlerle çizilmiştir. Mesela; Paris'in, Chicago'nun, Atlanta'nın ayrı ayrı Prince'leri vardır. Bir Prince söz konusu bölgede asırlardır yaşamış vampirlerden seçilmiş olduğundan, bölgesinde neler olup bittiğini herkesten daha iyi bilir.


PRIMOGEN


Her "Domain"de, Prince'e yardım etmek amacıyla kurulmuş bir de Primogen grubu vardır. Bu grup, çeşitli ırkların yaşlılarından oluşan bir meclistir. Bir Domain'de Prince'in sözü emir sayılsa da, başarısız Prince'lerin Primogen'i tarafından yok edildiği tarihte görülmüştür.

ELDER

300 yıldan daha uzun süredir yaşayan vampirlere verilen addır. Bir Elder, yaşadığı süre zarfında birçok güç kazanmıştır ve son derece ölümcül ve tehlikelidir.

ANCILLAE

Elder'ların bir alt sınıfıdır. Genellikle 100-300 yıldır yaşayan vampirlerdir; ancak büyük başarılar gösteren daha genç vampirlere de bu sıfat verilebilir. Genellikle Elder'larına hizmet etmekle uğraşırlar. Kendi aralarında güç savaşları olsa da, bu savaşlar Elder'lar arasındaki savaşlardan çok daha zayıftır.

NEONATE

Vampir ırkının tabanını oluşturan sınıftır. Bir asırdan daha kısa süredir yaşayan vampirlerdir.




Bir Alman araştırmacı, vampir efsanelerinin kökenini araştırdı. Sonuçta bu �ölümsüz� vampirlerin köylerde ölen komşular olduğunu ayrıca kan emici bile olmadıklarını buldu. Romanya, Macaristan, Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya gibi Güneydoğu Avrupa ülkelerinde anlatılan öykülerde vampirlerin önemli bir rolü var.

Tabutlarını her zaman giyimli olarak terk eden vampirlerin, yanaklarında ve burunlarındaki çürümelerle oluşan hafif çukurluklar dışında aslında pek de ilgi çekici tarafları yoktu. Hatta köpek dişlerinin uzaması gibi en belirgin vampir özelliği bile Güneydoğu Avrupa vampirlerinde hiçbir zaman görülmemişti.

Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Peter Kreuter�in araştırmasına göre dünya kamuoyunun, Bram Stoker�in 1897 yılında kaleme aldığı �Lord Dracula� romanından tanıdığı vampir tiplemesinin, halk söylencelerindeki �Ölümsüzler� ile pek ortak yanı yok gibi. İlk vampirler ne kan emici ne de baştan çıkarıcı yaratıklardı. Hatta gün ışığında bile kaybolmuyorlardı. �Halk arasında anlatılanlar arasında egzotik kam emicilere yer yoktu� diyor Bonn Üniversitesi tarihçilerinden Kreuter. Sıradan insanların vampirleri köylerdeki ölülerdi, yani komşular.

Kreuter, etnologlarca yayımlanan ve bugüne dek pek dikkate alınmayan sayısız raporu inceledi. En eski vampirler 1382, en yenisiyse 1968 yılında ortaya çıkmış. Bir köyde yaşanan uğursuzluklardan (bunlar bilinmeyen hastalıklar ya da ekini savurup götüren fırtınalar olabiliyor) her zaman bir ölümsüz sorumluydu. Ölünün dirilmesi, muhakkak bir uğursuzluğu da beraberinde getirirdi.

Onlara yaklaşan biri, eğer esrarengiz bir biçimde hayatını yitirirse, komşuları ve akrabaları için sonsuz bir bela haline gelirdi. Lanetliler bir kez mezarlarından çıkmaya dursun, bundan sonra kurbağa, tavuk, at ya da fareye dönüşür ve gündelik yaşamlarında bu şekilde dolaşıp dururlardı. Hatta bazıları alet ya da kap kacak biçimine bürünür ve zarar verebilmek için her zaman onlarla birlikte olurlardı.

Sarmısak ve Kutsal Su

Sarmısak, kutsal su ya da haç yardımıyla tehlikeleri atlatamayan köylüler, suçluyu yakalayabilmek için daha farklı yollara başvururlardı. Mesela mezarlık çevresine kül serpiştirerek vampirin ayak izlerini takip etmeye çalışır ya da halk arasında cinleri görebilen ve ölümsüzlerin bulundukları yerlere huzur getiren hayvanlar olarak bilinen kara horozları salarlardı. Ancak tüm çabaların boşa gittiği de olurdu. �İşte böyle zamanlarda köylüler kötüye karşı savunabilmek için biraz daha yakınlaşırlardı� diyor Kreuter.

Yaşamlarında garip olaylarla karşılaşan yakınlarının ölümü, köylülere yeni bir kuşku ve korku kapısını aralıyordu. Kuru ot yığınından düşen, sarhoşken kapıyı kıran, bedeninde bir lekeyle dünyaya gelen, çok genç ya da çok yaşlı ölen herkes uğursuzluğu içinde taşıyan ve gelecek kuşaklara aktaran şüphelilerdi.


Mezarda Rahat Yok


İşte bu kuşkulu ölüler yakınlarına mezar başında büyük zahmetler verirdi. Yalnızca mezarlarında savunmasız olduklarından, topuk ve dizlerindeki damarlar kesilir, üzerlerine taşlar atılır ya da doğrudan doğruya tabuta çivilenirlerdi. Romenler, birkaç on yıl öncesine kadar ölülerinin arkalarına bir diş sarmısak iliştirir ve ayaklarını iple bağlayarak gömerlerdi. Dalmaçya�da ise bazı kontrol grupları, birkaç yılda bir mezarlığa giderek şüpheli ölülerin gerçekten çürüyüp çürümediklerine bakarlardı. Eğer eti hala diri görünüyorsa kalbine bir kazık çakılır ve diğer dünyada huzur bulması istenirdi.

Öbür Dünyanın Kanıtı

Kreuter, Güneydoğu Avrupa�da vampir öykülerinin bu denli yayılmasının nedenini Ortodoks Kilisesi'nin ölüler hakkında ne mantıklı ne de mantıksız bir açıklama yapamayışına bağlıyor. Ölümsüzler, bir yerde ölümden sonraki durum hakkında bilgi veriyordu halka. �Her vampir öbür dünyanın varlığına işaret eden bir kanıttı� diyor Kreuter. İnanışa göre ölümsüz olarak köye dönmeyenler, herhangi bir yerde huzura kavuşmuş oluyorlardı.

Bilim adamları vampir inançlarını bazı egzotik hastalıklarla da ilişkilendirmişlerdi. Delirme anında ortaya çıkan beklenmedik saldırılar, metabolizma bozukluğuyla meydana gelen porfirya hastalığının özel bir türü olabilirdi. Işığa karşı duyarlı olan porfirya hastalarında çok az miktarda hemoglobin ürediğinden yüzleri soluklaşır ve dişetleri kanar.

Tarihte 200 Olay

Yüzyıllar boyu buna benzer sadece 200 olayın yaşandığı hatırlatıyor Kreuter ve porfirya teorisine karşı çıkıyor. Hatta bazı psikologların yorumlarını da mantıklı bulmuyor. Psikologlar, vampir inançlarını seks fantezilerine düşkün erkeklerin, kadınları kanlarının son damlasına kadar sahiplenmek istekleri fakat kendi bedenlerine zarar vermek istemeleriyle açıklıyorlar. Oysa Kreuter incelemeleri sırasında insanların, kadınları ziyaret eden vampirlerin doyurucu bir seks gücüne sahip olduklarına inandıklarını bulmuş
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Vampirlerin Doğuşu ve İlk Vampir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Vampires Suck :: Vampirler Hakkında :: Vampir Nedir?-
Buraya geçin: